NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
بِشْرُ بْنُ
الْمُفَضَّلِ
حَدَّثَنَا
ابْنُ عَوْنٍ
عَنْ
الْقَاسِمِ
بْنِ
مُحَمَّدٍ
وَعَنْ إِبْرَاهِيمَ
زَعَمَ
أَنَّهُ
سَمِعَهُ مِنْهُمَا
جَمِيعًا
وَلَمْ
يَحْفَظْ
حَدِيثَ
هَذَا مِنْ
حَدِيثِ
هَذَا وَلَا
حَدِيثَ هَذَا
مِنْ حَدِيثِ
هَذَا قَالَا
قَالَتْ
أُمُّ الْمُؤْمِنِينَ
بَعَثَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ بِالْهَدْيِ
فَأَنَا
فَتَلْتُ
قَلَائِدَهَا
بِيَدِي مِنْ
عِهْنٍ كَانَ
عِنْدَنَا ثُمَّ
أَصْبَحَ
فِينَا
حَلَالًا
يَأْتِي مَا
يَأْتِي
الرَّجُلُ
مِنْ أَهْلِهِ
Mü'minlerin annesi
(Âişe) dedi ki:
Resûlullah (s.a.v.)
(Beyt-i Şerife) kurbanlık gönderdi, (o kurbanın) gerdanlığını da yanımda
bulunan (renkli) yün(ler )den ben ördüm. Sonra aramızda ihrâmsız olarak kaldı.
(İhrâmsız bir) erkeğin ailesine yaklaştığı gibi (ailesine) yaklaşırdı.
İzah:
Buhârî, hac, vekâle;
Müslim, hac, Neasâî, menâsik, Ahmed b. Hanbel, VI, 78, 324, 238.
Bu hadis-i şerifte Hz.
Nebidin kendi hedyinin boğazına taktığı iplerin renkli yünlerden örüldüğü ifâde
edilmektedir. Bu bakımdan ulemânın büyük çoğunluğu "Beyt-i Şerife gönderilen
kurbanların boynuna takılan iplerin renkli yünlerden örülmesinin müstehab.
olduğuna" hükmetmişlerdir. Ancak İmâm Mâlik ile Rabıa, hayvanın boynunu
sıkma ve eziyet verme tehlikesi olduğu için yünden örülen ip takılmasını uygun
görmemişler ve otlardan örülen ip takmayı daha uygun bulmuşlardır. Ancak
konumuzu teşkil eden hadis-i şerif, bu ikinci görüşü hükümsüz kılmaktadır.
Hattâbî'nin
beyânınagöre İmâm Mâlik'e ve Şafiî'ye göre kendisi memleketinde kaldığı halde
Beyt-i Şerife kurbanlık gönderen bir kimse kurbanlığın boynuna gerdanlık
takınca ihrama girmiş sayılmaz.
Süfyân es-Sevrî, Ahmed
b. Hanbel ve İshâk'a göre ise, hac etmek niyetinde olan bir kimsenin Beyt-i
şerife göndereceği kurbanlığın boynuna gerdanlığı takar takmaz ihrama girmesi
ve ihramhnın kaçındığı bütün yasaklardan kaçınması gerekir.
Rey taraftarlarına göre
ise, bir kimsenin Beyt-i şerife gönderdiği kurbanın boynuna gerdanlığı takdığı
andan itibaren ihrama girmesi vâcib olur. Eğer hac veya umre yapmak niyetinde
değil idiyse, ikisinden birine niyet etmekte muhayyerdir. Nitekim İbn Ömer'in
de "hedyine gerdanlık takan bir kimse ihrama girmiş sayılır," dediği
rivayet olunur. Atâ'nın da aynı görüşte olduğu rivayet
edilmiştir.[Me'âlimu's-Sunen, II, 366.]
Bu konudaki Hanefî
ulemâsının görüşünü Bezlu'l-mechûd sahibi de Hidâye'den naklen şöyle anlatıyor:
"Kim bir deveye veya sığıra nafile, nezir veya ceza kurbanı olmak üzere
gerdanlık takar ve hac niyetiyle onunla birlikte yola çıkacak Jolursa? o andan
itibaren ihrama girmiş sayılır. Çünkü Beyt-i Şerife kurbanlık göndermek
telbiye anlamına gelir. Telbiyeyi ise, ancak hacca veya umreye niyet eden kimse
getirir. Bilindiği gibi telbiye icabet izharında bulunmak demektir. İcabet
izharında bulunmak, dil ile olabileceği gibi fiil ile de olabilir. Fiil veya
kavi ile birlikte niyette bulunacak olursa ihrama girilmiş olur. Niyetin söz
veya fiil ile birlikte bulunması şartı, ihramın özelliklerindendir."
İbnu'l-Hümâm Hidâye yazarının sözünü açıklarken şunları söylüyor: "Beyt-i
Şerife kurbanlık sevk eden bir kimsenin ihrama girmiş sayılabilmesi için şu üç
şartın bulunması gerekir: 1. Hac veya umre ibâdeti için niyet etmiş olmak, 2.
Kurbanlıkla birlikte hac için yola çıkmış olmak. 3. Kurbanlığın boynuna
gerdanlık takmak."[Bezlu'l-mechûd, 351.]
Netice olarak Hanefî
mezhebine göre bir kimse sadece Beyt-i Şerife kurbanlık göndermekle ihrama
girmiş sayılmaz. Bu hadisle ilgili görüşler 1757 numaralı hadisin şerhinde
ayrıntılı olarak zikredilmiş bulunmaktadır.